6 Temmuz 2014 Pazar

Sıçmık

"Hala umut var" diyor.

Sanki biz bilmiyoruz. Sizin için hep bir umut var. 

Ölmüşler, gömmüşler, üç gün üzülmüşler. Üç cümleyle özetleyebildiğim hayatlar yaşamak. 
Adı yaşamak. 
İstemiyorum.

Bir bana mı dengeniz, adaletiniz.
Nesiniz, kimsiniz? 
Gidiniz.


Nasıl salak bir ağız tadıdır bu? 
Kekremsi, surat buruştuyor. Hiçbir macun tadını bastıramıyor. 

Tükürsem geçer mi?

Ne kadar daha yorgun, ne kadar daha eksik. 


E tövbeler olsun abartıyorsam. 
Benden olmuyor.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Taslaklara saklananlar

Birgün. Biliyorum bir gün. 
O dillerden düşmeyen aşklar gibi belki, belki de masallardaki gibi. Bizim olmayan ama olsun istediğimiz. 
Bişeyler geliyor, birileri geliyor ve gidiyor.
Orda bir ışık var. Orda bir ışık var, hiç sönmüyor. 
Mesafe büyüdükçe küçülüyor, silikleşiyor belki ama. Ama hiç sönmüyor.
Kokusu geliyor. Limon ağaçlarının yapraklarını alırsan eline, yapışır kokusu avuçlarına. Çıkmaz sen istesen de bi süre. Çıkmıyor, çıkmak bilmiyor kokusu. 
Bir karanlık. Kaplıyor tüm ağaç, tüm çiçek, tüm ışıkları. Nefesleri bile kesiyor. 
"Sus" diyor küçük kız. "Bu karanlık canı olan herşeyi emiyor." Susuyorlar.
Belki konuşucaklar bi zaman sonra, belki sonsuza dek susucaklar. Ama beraber olucaklar. 
Kimbilir. 

6 Ocak 2014 Pazartesi

Hayır ağlamıyorum

Elimde salçalı ekmekle sokağa fırladığım günleri özlüyorum.
Annemin babamı sevdiği günleri...
Babamın evimizin, dünyanın en güçlü adamı olduğu günleri...
Güldüğü günleri. İçi yırtılırcasına, kemikleri kırılırcasına güldüğü günleri.
Bazen çok korkuyorum. 
30 yaşına giren abim için; atladığımız, bitirdiğimiz, yitirdiğimiz bir gün için; annemin saçına düşen her ak tanesi için, bazen için için. 
İçin için korkuyorum. 
Gün geliyor, kin kusuyorum. Neşe saçıyorum. Gülücükler tükürüyorum. 
İnsanların yüzüne bakmıyorum. 
Bazen gülüp geçiyorum.
Zaman zaman soluyorum. Bu aralar biraz soluyorum. Dökülüyorum sanki. 
Bazen duruyorum. Otobüs durağında, bir merdiven aralığında, iki nefes arasında, sevdiğim şarkıların nakaratında, sevdiklerimin yanaklarında, sevmediklerimin hatırında. Bazen duruyorum. Düşünüyorum. Nerde hata yapıyorum?
Kızmayın bana nolur. Yemin ederim çok seviyorum. Yoluma pusular kuran karıncaları, sabahları ağzımdan topladığım kedi tüylerini, annemin bıkmadan usanmadan yaptığı makarnaları, babamın bitmeyen anılarını vallahi çok seviyorum. 
Beni bırakmayın. 
Ben benle baş başa kalırsam naparım bilmiyorum. 

1 Ocak 2014 Çarşamba

Moonlight Sonata eşliğinde okuyunuz.

Susabilirim.
İstersem yazmayabilirim. Ama konuşmak istersem tutanım edenim yok. 
Razı olduğumuz şeyler bazen ne kadar ağır, ne kadar omuzlar çökük. 
Omuzlar çökük. Yürekler buruk değil belki. Kırgın değil. 
Çocukken ölesiye büyümek isteyenler, büyüdüğünde ölesiye çocuk olmak istiyor. 
Ölesiye ölüyorlar.
Gülüyor. Kimse neden güldüğünü, nasıl güldüğünü bilmiyor. Bi nefes daha alıyor sigarasından, "İnsanlar" diyor. "İnsanlar çok acımasız, insanlar nankör."
Belki bir gün daha bitiyor, yitiyor. Ya da yitmiyor. 
Her şey her gün tekrar tekrar başlıyor.
Gülümsüyor küçük kız. 
"Bu sefer" diyor. "Bu sefer ben en kıymetli olucam kendi hayatımda"
Çok güzel bi uykuya dalıyor. Güzel rüyalar görüyor.
Bu güzel rüyalar hiç bitmiyor. 
Bitmiyor.
Bitmiyor.