19 Nisan 2017 Çarşamba

Sen güzelsin

Zaman değişiyor ama görüyorum ki benim kalbimden geçip ağzımda hayat bulan hislerin ana teması, verdiği hissiyat hiç değişmiyor.

Kızım zühre diyorum sen yıllar önce de zühreymişsin, şimdi de.
Keşke bilseydim de neden seni anlamadıklarını söyleseydim sana.
Daha az üzülür, daha az kırılırdın belki de.
Uzaylı olmadığını bilmek her insanı mutlu eder heralde.

Acılar seni daha az acıtmaya, güzellikler senin aklını başından daha çok almaya başladı, biliyorum.
Sen kırışıklıklarından papatyalar açtıran, saçlarına düşen karları kendine hiç yakıştırmadığı boyaların altına saklayan kadının kızısın.

O güzel olanı geç gördü, insanın kötüsünü hayatını sillesini erken.
Güzelin peşinden gitti, güzele aşık oldu.
Her sabah şarkılar söyledi, bazı sabahlar söylemek istemedi, ağladı.
Gözyaşları cansuyu oldu yeni toprağa kavuşan hayallerine, umutlarına.

Tıpkı sen.
Tıpkı senin ritüellerin. Ama sen daha hırçın. Daha tek başına.
Anlatmadın.
Sen hep iyi olduğunu bilsinler istedin.
Annen baban sana bakmazken onları izledin.
Bir an onlar olmadan naparım deyip saatlerce ağladın.
İhtimaller bile seni kahretti.


Yani anla artık.
Zorlama.
Sen busun.
Bir gün bahçelerine, güllerini toplamak için değil sulamak budamak için birileri gelicek.
Belki gübrelicekler bile. Kendi gülleriymiş gibi sevicekler güllerini, konuşucaklar onlarla.
O gün sen yine kişiyi değil güzel olanı seviceksin.
Güzel olan da seni sevicek, çünkü sen busun.
Sen güzel olansın, nefes alansın.
Hep böyle kalıcaksın.

6 Temmuz 2014 Pazar

Sıçmık

"Hala umut var" diyor.

Sanki biz bilmiyoruz. Sizin için hep bir umut var. 

Ölmüşler, gömmüşler, üç gün üzülmüşler. Üç cümleyle özetleyebildiğim hayatlar yaşamak. 
Adı yaşamak. 
İstemiyorum.

Bir bana mı dengeniz, adaletiniz.
Nesiniz, kimsiniz? 
Gidiniz.


Nasıl salak bir ağız tadıdır bu? 
Kekremsi, surat buruştuyor. Hiçbir macun tadını bastıramıyor. 

Tükürsem geçer mi?

Ne kadar daha yorgun, ne kadar daha eksik. 


E tövbeler olsun abartıyorsam. 
Benden olmuyor.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Taslaklara saklananlar

Birgün. Biliyorum bir gün. 
O dillerden düşmeyen aşklar gibi belki, belki de masallardaki gibi. Bizim olmayan ama olsun istediğimiz. 
Bişeyler geliyor, birileri geliyor ve gidiyor.
Orda bir ışık var. Orda bir ışık var, hiç sönmüyor. 
Mesafe büyüdükçe küçülüyor, silikleşiyor belki ama. Ama hiç sönmüyor.
Kokusu geliyor. Limon ağaçlarının yapraklarını alırsan eline, yapışır kokusu avuçlarına. Çıkmaz sen istesen de bi süre. Çıkmıyor, çıkmak bilmiyor kokusu. 
Bir karanlık. Kaplıyor tüm ağaç, tüm çiçek, tüm ışıkları. Nefesleri bile kesiyor. 
"Sus" diyor küçük kız. "Bu karanlık canı olan herşeyi emiyor." Susuyorlar.
Belki konuşucaklar bi zaman sonra, belki sonsuza dek susucaklar. Ama beraber olucaklar. 
Kimbilir. 

6 Ocak 2014 Pazartesi

Hayır ağlamıyorum

Elimde salçalı ekmekle sokağa fırladığım günleri özlüyorum.
Annemin babamı sevdiği günleri...
Babamın evimizin, dünyanın en güçlü adamı olduğu günleri...
Güldüğü günleri. İçi yırtılırcasına, kemikleri kırılırcasına güldüğü günleri.
Bazen çok korkuyorum. 
30 yaşına giren abim için; atladığımız, bitirdiğimiz, yitirdiğimiz bir gün için; annemin saçına düşen her ak tanesi için, bazen için için. 
İçin için korkuyorum. 
Gün geliyor, kin kusuyorum. Neşe saçıyorum. Gülücükler tükürüyorum. 
İnsanların yüzüne bakmıyorum. 
Bazen gülüp geçiyorum.
Zaman zaman soluyorum. Bu aralar biraz soluyorum. Dökülüyorum sanki. 
Bazen duruyorum. Otobüs durağında, bir merdiven aralığında, iki nefes arasında, sevdiğim şarkıların nakaratında, sevdiklerimin yanaklarında, sevmediklerimin hatırında. Bazen duruyorum. Düşünüyorum. Nerde hata yapıyorum?
Kızmayın bana nolur. Yemin ederim çok seviyorum. Yoluma pusular kuran karıncaları, sabahları ağzımdan topladığım kedi tüylerini, annemin bıkmadan usanmadan yaptığı makarnaları, babamın bitmeyen anılarını vallahi çok seviyorum. 
Beni bırakmayın. 
Ben benle baş başa kalırsam naparım bilmiyorum. 

1 Ocak 2014 Çarşamba

Moonlight Sonata eşliğinde okuyunuz.

Susabilirim.
İstersem yazmayabilirim. Ama konuşmak istersem tutanım edenim yok. 
Razı olduğumuz şeyler bazen ne kadar ağır, ne kadar omuzlar çökük. 
Omuzlar çökük. Yürekler buruk değil belki. Kırgın değil. 
Çocukken ölesiye büyümek isteyenler, büyüdüğünde ölesiye çocuk olmak istiyor. 
Ölesiye ölüyorlar.
Gülüyor. Kimse neden güldüğünü, nasıl güldüğünü bilmiyor. Bi nefes daha alıyor sigarasından, "İnsanlar" diyor. "İnsanlar çok acımasız, insanlar nankör."
Belki bir gün daha bitiyor, yitiyor. Ya da yitmiyor. 
Her şey her gün tekrar tekrar başlıyor.
Gülümsüyor küçük kız. 
"Bu sefer" diyor. "Bu sefer ben en kıymetli olucam kendi hayatımda"
Çok güzel bi uykuya dalıyor. Güzel rüyalar görüyor.
Bu güzel rüyalar hiç bitmiyor. 
Bitmiyor.
Bitmiyor.

1 Ekim 2013 Salı

Ben gibi ben değil sanki. 
Böylesine isyankar ve bi o kadar hırçın bi küçük kız. 
Nerde bilmiyorum. Nereye gitti? Ne zaman gitti? Neden gitti? 

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Cansuyu olsun bu gece

Durduğum yerde ağlıyorum, elimi başıma dayıyorum. Ne birinin omzuna, ne başka bir başa. İnsan her an yalnız aslında. 
Burnumu ıslak mendille siliyorum. Islak olan şeyi, ıslak olan bi şeyle avutuyorum. Ben genelde hep saçmalıyorum. 
 "Ağlıyorum" diyorum. 
İstiyorum ki yürek yansın, tırnağım sızlayınca. Yürekler yanmıyo bana. 
Bi şeyi bekliyorum neyi beklediğimi bilmiyorum. Kendi açtığım müziklere "Kıs şunun sesini" diye bağırıyorum. 
Napıyorum? Nerdeyim? 
Neyi bekliyorum? 
Duruyorum. 
Ben hep yatağa giderken saçlarımı açıyorum. Saçlarımı açınca içimi de açıyorum. 
Saçlarımı daha sıkı topluyorum. Daha çok sızlasın açtığımda, unutıyım diğer acıyan yerleri. 
Kitap okumuyorum. Kafamı toplayamıyorum. 
Ben bu aralar niye her eylemin sonuna -yorum koyuyorum? Bilmiyorum. 
Kendimce anı yaşıyorum.